İNSAN SÜTÜNDEKİ TOPLAM PROTEİN VE LAKTOFERRİNİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER
İnsan sütü, yalnızca temel bir
beslenme kaynağı olmanın ötesinde, immün sistem gelişimi, mikrobiyal denge,
nörogelişim ve hücresel bütünlük gibi pek çok biyolojik süreci destekleyen çok
sayıda fonksiyonel protein içerir.
Bu protein yapıları doğumdan
itibaren, özellikle de laktasyonun ilk aylarında hızlı bir evrimsel değişim
geçirir. Süt bileşenlerindeki bu değişim hem kantitatif (miktar) hem de
kalitatif (yapısal ve işlevsel) düzeydedir.
İNSAN SÜTÜNDE NE VAR?
İnsan sütündeki proteinlerin
yaklaşık %80’i kazeinleri, %20’si ise peynir altı suyu proteinlerini (serum
proteinleri) oluşturur.
Bunlar arasında yer alan süt yağı
kürecik zarı proteinleri (MFGM), toplam protein miktarının küçük bir kısmını
oluştursa da, özellikle hücre zarı stabilitesi, nörogelişim ve immünolojik
bariyerin oluşumunda görev alır. MFGM proteinlerinin konsantrasyonu zamana
bağlı olarak çok fazla değişiklik göstermez; sabit bir düzeyde seyretme
eğilimindedir.
Peynir altı suyu proteinleri
arasında en dikkat çekici bileşenlerden biri β-laktoglobulin (%50) olup, bunu
α-laktalbümin (%20), serum albümini (%10), immünoglobulinler (%10) ve
proteoz-peptonlar (%10) izler.
Bunlara ek olarak daha az oranda
bulunan ancak biyolojik aktivitesi yüksek olan laktoferrin, lizozim,
transferrin ve laktoperoksidaz gibi minor proteinler, sütü yalnızca besleyici
değil aynı zamanda biyolojik olarak aktif bir koruyucu sıvı hâline getirir.
Özellikle laktoferrin, serum
proteinleri içinde hem antimikrobiyal hem de immünomodülatör özellikleriyle öne
çıkar. Bu glikoprotein, yüksek demir bağlama kapasitesi ile patojen
mikroorganizmaların çoğalmasını baskılayarak enfeksiyonlara karşı koruma sağlar.
Aynı zamanda T ve B lenfositlerin
olgunlaşmasını hızlandırdığı, doğal öldürücü hücre aktivitesini artırdığı, ve
bağışıklık hücre yüzeylerindeki reseptörlerin ekspresyonunu düzenlediği
gösterilmiştir. Yapısı, proteolitik enzimlere karşı dirençli olduğundan
gastrointestinal sistemde tam olarak parçalanmaz ve bu da onun immün sistem
üzerindeki etkilerini uzun süre devam ettirebilmesine olanak tanır.
Laktoferrin: Sütün Bağışıklık Sistemiyle Kurduğu Sessiz İttifak
Laktoferrin, bilim dünyasında
özellikle son yıllarda bağışıklık sistemi üzerindeki olağanüstü etkileri
nedeniyle ilgi odağı hâline gelmiş bir glikoproteindir. İlk kez inek sütünde
keşfedilmesi nedeniyle bu isimle anılsa da, laktoferrin yalnızca süte özgü bir
molekül değildir. Gözyaşı, tükürük, burun salgısı, bronşiyal bezlerin epitelyal
hücreleri, seminal sıvı, nötrofil granülleri ve hatta eklem sıvısı gibi birçok
biyolojik sıvıda da doğal olarak bulunur. Ancak dikkat çekici olan,
laktoferrinin insan sütünde, özellikle doğumdan hemen sonra salgılanan
kolostrumda, diğer tüm biyolojik sıvılardan çok daha yüksek konsantrasyonlarda
bulunmasıdır. Bu durum, doğanın yenidoğanı hastalıklardan korumak için
geliştirdiği en sofistike stratejilerden biri olarak kabul edilir.
TRANSFERRİN PROTEİNİ NE DEMEK?
Laktoferrin, transferrin ailesi
olarak bilinen bir protein ailesinin üyesidir. Bu ailede yer alan tüm
proteinler, hem demir bağlama kapasitesine hem de karbonik anhidraz inhibitörü
olarak işlev görme özelliğine sahiptir. Dolayısıyla, bu proteinler sadece bir
taşıyıcı değil, aynı zamanda bağışıklık sistemiyle doğrudan ilişkili olan
düzenleyici ajanlardır. Laktoferrin de bu noktada öne çıkan üyelerden biridir.
Demiri iki değerlikli formda bağlayabilen bu molekül, mikroorganizmaların
büyümesi ve çoğalması için elzem olan demiri bağlayarak onların hayatta kalma
şansını dramatik şekilde azaltır. Bu nedenle laktoferrin yalnızca pasif bir
bağışıklık destekçisi değil, aktif bir antimikrobiyal ajan olarak da işlev
görür.
NERELERDE BULUNUR?
Farklı Biyolojik Sıvılarda
Laktoferrin Miktarı (mg/mL veya µg/mL)
Biyolojik Sıvı |
Laktoferrin Miktarı |
Açıklama |
🍼 Kolostrum (İnsan) |
5–7 mg/mL |
Doğumdan hemen sonraki ilk süt; en zengin laktoferrin kaynağıdır. |
👶 İnsan Sütü |
1–2 mg/mL |
İlk haftalardan sonra konsantrasyon düşer, ama hâlâ bağışıklığı
destekler. |
😢 Gözyaşı |
2.2 mg/mL |
Göz yüzeyini patojenlerden koruyan doğal bir savunma sistemidir. |
🦴 Eklem Sıvısı |
10–80 µg/mL |
Enflamasyona karşı savunma sağlayabilir. |
👄 Tükürük |
7–10 µg/mL |
Ağız içi bağışıklıkta önemli bir rol oynar. |
🐄 İnek Sütü |
20–200 µg/mL |
İnsan sütüne kıyasla oldukça düşüktür. |
🐮 Kolostrum (İnek) |
0.5–1.0 mg/mL |
İnsan kolostrumuna göre daha az laktoferrin içerir. |
🧪 Kolostrum Serumu (İnek) |
1.5 mg/mL |
Konsantre formda, laktoferrin katkılı ürünlerde kullanılır. |
Laktoferrin, hem inek hem insan
gibi birçok memeli türünün sütünde yer alsa da, bu protein farklı hayvan
türleri arasında oldukça değişken miktarlarda bulunur. İnsan, domuz ve fare
gibi bazı memelilerin sütlerinde laktoferrin düzeyi oldukça yüksektir. Bu
canlıların yavruları doğumdan sonra uzun süre bağışıklık desteğine muhtaç
olduğundan, sütlerinde laktoferrinin daha yoğun olması biyolojik olarak
anlamlıdır. Buna karşılık, inek ve diğer geviş getiren hayvanların sütlerinde
laktoferrin miktarı çok daha düşüktür. Bu fark, insan sütünü yalnızca beslenme
açısından değil, aynı zamanda bağışıklık sisteminin gelişimi ve hastalıklara
karşı direnç açısından da benzersiz kılar.
Laktoferrin'in fonksiyonel özellikleri sadece antimikrobiyal etkileriyle sınırlı değildir. Yapısal olarak glikoprotein olması, onu sindirim enzimlerine karşı dirençli hâle getirir. Bu nedenle mide ve bağırsak ortamında bozulmadan kalabilir ve doğrudan bağırsak lümeninde etki gösterebilir. Yeni doğan bebeklerin dışkılarında laktoferrinin hâlâ aktif hâlde tespit edilmesi, bu proteinin sindirim sisteminden büyük oranda etkilenmeden geçtiğini ve etkisini koruduğunu gösterir. Bu özellik, laktoferrini bağışıklık sistemini modüle eden nadir doğal ajanlardan biri yapar.
NEDEN MUCİZEVİ MOLEKÜL
Bununla birlikte, laktoferrinin
bağışıklık sistemi üzerindeki etkisi yalnızca mikroorganizmalara karşı savunma
geliştirmekle sınırlı değildir. Bu molekülün, B ve T lenfositlerinin sayısını
ve aktivitesini artırdığı, doğal öldürücü hücrelerin etkinliğini yükselttiği ve
bağışıklık sisteminin çeşitli bileşenlerinin olgunlaşma sürecini hızlandırdığı
bilimsel çalışmalarla gösterilmiştir. Ayrıca hücre reseptörlerinin
ekspresyonunu artırma kapasitesi sayesinde, bağışıklık hücrelerinin çevresel
uyarıcılara daha hızlı ve etkili yanıt vermesini sağlar.
Tüm bu özellikleriyle laktoferrin,
yalnızca bir süt proteini değil, aynı zamanda doğal bir immünomodülatör ve
mikrobiyal denge sağlayıcıdır. Yeni doğan döneminde, henüz tam gelişmemiş
bağışıklık sistemine sahip bireylerde kritik bir koruma kalkanı görevi görür.
Bu nedenle laktoferrin, yalnızca beslenme biliminde değil, aynı zamanda
immünoloji, mikrobiyoloji ve pediatri gibi birçok alanda araştırmaların
merkezinde yer almaktadır.
Laktoferrin: Vücudun Demir Kılıcıyla Savaşan Doğal Antibiyotiği
Lactoferrin, bakteriyel hücre
zarlarına doğrudan bağlanabilir. Özellikle Gram-negatif bakterilerin hücre
duvarlarında bulunan lipopolisakkarit (LPS) adı verilen toksik yapıya yüksek
afiniteyle yapışır. Bu bağlanma, bakterilerin hücre bütünlüğünü bozar,
geçirgenliklerini artırır ve sonunda hücre ölümünü tetikler. Bazı durumlarda bu
etki, antibiyotiklerin bile erişemediği savunmalı bakterilere karşı güçlü bir
alternatif oluşturur.
BİYOFİLM NEDİR
Laktoferrin ayrıca bakterilerin
bağışıklık sisteminden kaçınmak için oluşturduğu biyofilm adı verilen koruyucu
tabakayı da hedef alır. Bu tabaka, birçok antibiyotiğin etkisini azaltırken,
laktoferrin biyofilmi parçalayarak hem bağışıklık hücrelerinin hem de diğer
tedavi ajanlarının mikroorganizmaya ulaşmasını kolaylaştırır. Bu özelliği
sayesinde laktoferrin, antibiyotik direncine sahip bakterilere karşı da umut
vadeden bir savunma molekülü olarak değerlendirilmektedir.
(A) Gram-Pozitif Bakteriler Üzerindeki
Etkisi
Gram-pozitif bakterilerin hücre
duvarı, kalın bir peptidoglikan tabakası ve bu tabakaya gömülü olan lipoteikoik
asit gibi yapılarla karakterize edilir. Bu yapıların çoğu negatif yüklüdür.
Laktoferrin, bu negatif yüklü moleküllerle —özellikle lipoteikoik asit ile—
elektrostatik etkileşime girer. Bu etkileşim sonucunda, laktoferrin hücre
yüzeyindeki yük dağılımını nötralize ederek bakteriyel duvarın
elektrokimyasal bütünlüğünü bozar.
Bu yük nötralizasyonu, bakterinin
hücre duvarının geçirgenliğini artırmakta, böylece diğer antimikrobiyal
ajanların (örneğin lizozim) bakteriye daha kolay nüfuz etmesini
sağlamaktadır. Lizozim, peptidoglikan yapıyı parçalayan güçlü bir enzimdir.
Ancak sağlam bir hücre duvarı lizozimin etkisini sınırlarken, laktoferrinin bu
yapıyı zayıflatıcı etkisi lizozimin etkinliğini sinerjik biçimde artırır.
Böylece bakterinin savunma hattı hem fiziksel hem de kimyasal olarak çökertilir
(B)
Gram-Negatif
Bakteriler Üzerindeki Etkisi
Gram-negatif bakterilerin hücre
zarında, Gram-pozitif bakterilerden farklı olarak dış membran yapısı ve
bu yapının dış yüzeyinde lipopolisakkarit (LPS) adı verilen kompleks bir
moleküler tabaka bulunur. LPS’nin Lipid A olarak adlandırılan kısmı,
bakterinin dış membran kararlılığı ve geçirgenlik kontrolünde kritik rol oynar.
Laktoferrin, Gram-negatif
bakterilerde doğrudan Lipid A ile etkileşime girerek hücre membranının
fizikokimyasal stabilitesini bozar. Bu etkileşim bakterinin zar
geçirgenliğini artırır, böylece hücre içi homeostazisi sekteye uğrar. Membran
destabilizasyonu, bakterinin hayatta kalma yeteneğini ortadan kaldırırken;
antimikrobiyal peptitlerin, bağışıklık hücrelerinden salınan enzimlerin ve
lizozimin etkinliğini artırır.
A → LPS (Lipopolisakkarit) ile Etkileşim Başlangıcı
Laktoferrin, Gram-negatif
bakterilerin dış membranında bulunan LPS (lipopolisakkarit) tabakasına
bağlanır. Bu bağlanma, dış zarın kararlılığını bozar. LPS’yi stabilize eden
divalent katyonların (Mg²⁺, Ca²⁺ gibi) yerini laktoferrin alır ve iyonik
dengeyi sarsar.
B → Zar Geçirgenliğinin Artması ve
Membranın Zayıflaması
LPS ile etkileşime giren
laktoferrin, porin proteinleri üzerinden zarın geçirgenliğini artırır.
Bu da antimikrobiyal maddelerin hücreye daha kolay girişine olanak sağlar. Aynı
zamanda bakteri hücresinin dış savunma bariyeri zarar görür.
C → Periplazmik Alana Giriş
Dış membranı geçen laktoferrin, periplazmik
boşluğa ulaşır. Bu boşluk, Gram-negatif bakterilerde dış ve iç zarlar
arasında yer alan, enzimlerin ve yapı taşlarının bulunduğu bir alandır.
D → Sitoplazmik Membrana Etki
Laktoferrin burada ikinci bir
saldırı düzenler: sitoplazmik membrana bağlanır ve onun yapısını bozar.
Böylece iyonlar, su ve küçük moleküller hücre içine kontrolsüz şekilde
giriş-çıkış yapabilir hâle gelir. Bu da hücre içi dengeyi bozar.
E → Laktoferrisinin Zar İçine Penetrasyonu
Bu aşamada laktoferrin, hücre
zarını tamamen geçerek bakteriyel hücre içi ortamına girmiştir. Bu durum,
bakterinin hücresel bütünlüğünü bozan kritik bir safhadır.
F → DNA, RNA ve Otolisinlere Etki
Laktoferrin, sitoplazmaya girdikten sonra DNA ve RNA’ya bağlanarak genetik replikasyon ve protein sentezini engeller. Aynı zamanda bakterinin kendi hücre duvarını parçalayan otolisinlerin aktivasyonuna neden olarak hücrenin kendi kendini imha etmesine yol açar.
Laktoferrinin Fonksiyonel
Aktiviteleri Tablosu
Etki Alanı |
Etkimekanizması /
Hedef |
Açıklama |
Antifungal
Aktivite |
Hücre zarındaki ergosterol
sentezinin bozulması, demir kısıtlaması, mantar hücresinde zar
geçirgenliğinin artması |
Laktoferrin, Candida
albicans başta olmak üzere birçok mantar türüne karşı antifungal etki
gösterir. Hücre zarının bütünlüğünü bozar, demiri bağlayarak mantarların
çoğalmasını engeller. |
Antiprotozoal
Aktivite |
Protozoon hücresinde besinsel
demir eksikliği oluşturma, hücre zarında bozulma, sitotoksik etki |
Giardia intestinalis,
Entamoeba histolytica ve Cryptosporidium gibi protozoonlara karşı laktoferrin
etkili olabilir. Büyümeyi durdurur, bazen apoptoz benzeri yıkım tetikler. |
İmmün Sistem
Üzerine Etki |
Makrofaj, NK
hücreleri, B/T lenfosit aktivasyonu,
sitokin salınımının düzenlenmesi (IL-6, TNF-α gibi), antijen sunumu
artışı |
Laktoferrin
bağışıklık sistemini çift yönlü modüle eder: hem enfeksiyonlara karşı
savunmayı artırır, hem de aşırı bağışıklık tepkilerini baskılayabilir.
Özellikle bağırsak immünitesinde rol alır. |
Antioksidan
Aktivite |
Demirin redoks
çevrimini sınırlandırma,
hidroksil radikali üretimini önleme, hücre içi oksidatif stresi
azaltma |
Laktoferrin serbest
demir ile bağ kurarak Fenton reaksiyonunu engeller, böylece DNA, protein ve
lipidleri oksidatif zararlardan korur. Antioksidan sistemin bir parçası gibi
çalışır. |
Antikanserojenik
Aktivite |
Apoptoz
indüksiyonu, hücre
döngüsü kontrolü, anjiyogenezin baskılanması, kanser kök
hücrelerinin etkilenmesi |
Laktoferrin bazı
kanser türlerinde tümör büyümesini yavaşlatabilir. DNA onarımını destekler,
bazı onkogen yollarını baskılar. Ağız, kolon, mide gibi epitel temelli
kanserlerde etkisi gösterilmiştir. |